Bu kitap benim Barış Bıçakçı ile ilk tanışma aracım. Yazarın güçlü, akıcı, gerçek anlatımıyla romanın içinde akmanız ve nasıl başlayıp bittiğini anlayamadan okuyuvermeniz çok olası.
Kitap açılışı “Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?” pasajıyla yapıyor ve bizi bir yüzleşme hikayesi ile buluşturacağının sinyalini veriyor.
Gelelim kitabın konusuna… Kapağında da yazdığı üzere “İki yakın arkadaşın aynı kadına âşık olması ve kahvaltıda peynirin üzerine reçel sürebilme iştahı” na şahitlik ediyoruz.
Çocukluk arkadaşı olan Ender ve Çetin’in yine çocukluktan bu yana yakın arkadaşları Fikret’in trafik kazasında anne ve babasını kaybederek yalnız kalan kız kardeşi Nihal ile aynı evi paylaşması ile gelişen yaşantıları okuyoruz. İlk başlarda uzak olan bu üçlü arasında git gide farklı bir yakınlık kurulur, fakat bu yakınlığın her biri için anlamı bambaşkadır.
Kitap filmleştirilmiş
Kitap 167 sayfadan oluşuyor. Hafta sonu okuyup bitirmek, keyifli zaman geçirmek için iyi bir seçenek olabilir.
Bu arada 2011 yılında kitap aynı “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” ismi ile filmleştirilmiş. Filmi ben de henüz izlemedim. Yönetmen koltuğunda Seyfi Teoman oturuyor. Filmi de en yakın zamanda izleyeceğim. Kitabı severseniz belki siz de izlersiniz:)
Son bir alıntı ile yazıyı kapatayım. “Yaşamak aslında birbirinden kopuk yaşantılar arasında bağlantılar kurmaktır.”
Klinik Psikolog Sena Soysal
İstanbul Ataşehir Psikolog