Çoğu zaman ne kadar bir başkasına göre yaşadığını farketmiyor insan. “Elalem ne der?” diye bakmaktan “Ben ne istiyorum?” diye sormayı unutuyor. Bu hayat senin! “Kendi içine dal! Ruhunun derinliklerine in! Kendini tanı!” – Freud
Bize kaderin bir oyunu mu bu? Hayat bundan ibaret mi?
Başına gelen şeylerin hep tekrarladığını, hep seni bulduğunu düşünüyor musun? Sanki bu senin kaderin ve kaderin sana kötü bir oyun oynuyor… İyi haber geliyor! Bu senin kaderin değil. Senin geçmiş dönem yaşantılarının zihnini yönlendirmesi. Düşüncelerimizin davranışa dönüşmesi zaman alır, ancak o düşünceler bir kez kalıplaştığında da davranışlarımızın bizim seçimimiz olduğunu fark etmek bir o kadar zorlaşır.
Bir şeylerin bizi bulduğunu düşünmek bizim o olaydaki sorumluluğumuzu azaltır, sanki orada hiçbir etkimiz yokmuş gibi hissetmemize yol açar. Her şey bizim başımıza gelir, ancak biz onların başımıza gelmesi için hiçbir şey yapmadığımızı düşünürüz. Birlikte bir örnek düşünelim, “Sürekli ciddi ilişki istemediğini söyleyen adamlar çıkıyor karşıma. Her şey başlangıçta çok güzel, ama olay biraz ilerleyince hemen korkup kaçıyorlar. Ne oluyor anlamıyorum. Gerçekten çok sıkıldım artık!” Belki de kendi hayatınıza hiç uzak değil bu örnek. Bu bir kader oyunu değil sevgili okur. Bu döngüsel bir davranış tekrarı…
Hangi düşüncelerden kurtulmalıyım?
Zihnimiz şimdide yaşadıklarını geçmişle bağlantılamaya oldukça yatkındır. Bugün başımıza gelenleri aile yaşantımızla da sıklıkla bağdaştırırız. “Annem gibi olacağım. Evliliğim mutsuzluğa mahkum, bitiremeyeceğim.”, “Babamın huylarını birebir almışım. Tabi ki kadersizliğini de, şanslı olmayı bekleyemem ki zaten.” Bugünü bugünle değerlendirmekte fayda var. Geçmişten bir sebep arıyor olmak bugünde olup biteni gözden kaçırmaya sebep olabilir. Kendi içimizde bulduğumuz sebepler her zaman doğru olmayabilir. Yanlış durumları içselleştiriyor olmak yaşadıklarımızı yanlış yorumlamaya sebep olabilir.
Sorunların kaynağını neden başkasında ararız?
“Ben bir şey yapmıyorum, benim bir suçum yok. Sorun gerçekten onlarda.” demek kurban rolüyle hayata devam etmek demektir. Hayatınızda karşınıza çıkan, sizi yoran tüm durumlarda karşınızdakiler zalim, siz de mağdursunuz… Böylece hayatınızın yönetimi de başkalarının elinde ve siz sürücü koltuğunda değil muavin koltuğundasınız. Nereye götürülüyorsanız oraya gidiyor hayatınız. Hayatınızın sorumluluğunu alma fikri ürkütücü olabilir. Çünkü bu durumda kendi sınırlılıklarınızla ve hatalarınızla da yüzleşmeniz gerekebilir. Bu sebeple şikayet etmek daha çözümsel bir yol gibi görünebilir.
Hayatının kontrolünü ele almak her şeyi yönetmek demek mi?
Cevap kesinlikle hayır. Aşırı kontrolcülük ve hayat sorumluluğunu üstlenmek birbirinden çok ayrı durumlardır. Hayatınızı yönetmek demek onu dakika dakika planlamak demek değildir. Uzun vadeli planlar yapabilirsiniz. Bu nerede nasıl davranacağınızdan, neye ihtiyacınız olduğunu bilmeye kadar çeşitlenebilen bir yelpaze olabilir. Her şeyi kontrol etmeye çalışmak hayal kırıklıklarının sıklaşmasına hazır olmayı gerektirir. Çünkü hayatta bizim kontrolümüz dışında pek çok etken vardır ve hayat yönetimi aşırı kontrolle değil kişisel farkındalıkla mümkündür.