Madde kullanımının Türkiye’de 2011 yılından günümüze 17 kat arttığı bilinmektedir. Madde kullanım yaşının 15 yaş altında da önemli oranda görüldüğü, madde bağımlılığı konusunun artık ülkemiz için önemli bir sorun haline geldiği bir gerçektir. Bu doğrultuda madde bağımlılığının ne olduğuna ve risk faktörlerine birlikte bakalım…
Bağımlılık Nedir?
Bağımlılık, genetik, çevresel psikososyal etkenlerin etki ettiği birincil kronik nörobiyolojik bir rahatsızlıktır. Bireyin merkezi sinir sistemine dokunarak beyne etki eder. Fizyolojik ve psikolojik dengeyi sarsan, bağımlılık oluşturan, toplumda mali ve sosyal travmalara neden olan maddelerin kullanılmasına madde bağımlılığı denir. Bağımlılık psikolojik ve fiziksel bağımlılık olarak ikiye ayrılmaktadır.
Psikolojik Bağımlılık
Bireyin, bağımlısı olduğu maddeyi devamlı kullanma ve alma isteği içerisinde olmasına psikolojik bağımlılık denmektedir. Psikolojik bağımlılık durumunda yoksunluk krizi vardır ve bu krizin göstergesi çok fazla madde kullanma ve onu alma isteği şeklindedir.
Fiziksel Bağımlılık
Uzun süreli madde kullanımının kesilmesi durumunda yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması ve madde almadıkça vücudun fonsiyonlarını yerine getirememe durumudur. Fiziksel bağımlılığın adı durmadan yoksunluk krizi ve tolerans durumu olduğunda geçmektedir.
Tolerans: Bir madde ya da ilacın belli bir miktarının tekrarlanan kullanımlarının ardından az bir etkiye sebep olduğu ve asıl miktarda yakalanan etkiyi seyretmek için gittikçe daha çok miktarın gerektiği haldir.
Yoksunluk: Uzun vadeli madde kullanımı neticesinde beyinde oluşan ters nöroadaptasyona bağlı şekilde madde kullanımının birden bırakılması anında meydana gelen psikolojik ve fizyolojik belirtilerinden meydana gelen hastalık durumudur.
Bağımlılık Risk Faktörleri Nelerdir?
Bağımlılık bireylerde psikolojik, sosyal ve nörobiyolojik etkenlerden dolayı ortaya çıkabilir. Birey madde alımına ilk olarak sosyal ortam sebebiyle, merak hissi ve farklı şeyler tecrübe etme arzusuyla başlamaktadır. Bununla birlikte, bireylerin daha sonraki evrelerde aldığı maddelerin çeşidi ve bağımlılığa sebep olan maddenin alımına dair güdülenmeye etki edebilen biyolojik ve psikolojik etkenler bulunmaktadır.
-
Çevresel Faktörler
Bireylerin madde alımına dair bağımlılık geliştirmesinin ardında ailenin alkol ve madde alımı, ailenin tutumu, arkadaş ortamında alkol ve madde tüketimi gibi etkenler bulunmaktadır. Bu sahada gerçekleştirilen araştırmalarda, bilhassa çocukluk evresinde aileyle ilişkilerin şekli çocukların büyüdüklerinde madde kullanım tehlikesini ilerleten bir etken olarak belirtilmektedir. Ailenin çocuğa karşı tavrının ergenlik evresinde kişilerde ortaya çıkabilen sorunlu hareketlere temel oluşturduğunu ve ilerleyen zamanlarda sorunlu davranışlar arasında bulunabilen madde tüketiminin bağımlılık yapabileceği ileri sürülmektedir. Bilhassa ergenlik evresinde yaşıtların zorlaması ve baskıcı anne-baba tavrının ergenlerde tehdit içeren hareketlere yönelimi çoğalttığını ve riskli olan davranışların bir duygu idare vasıtası şeklinde kullanıldığı belirtilmiştir.
Bireylerin alkol ve madde tüketimine dair çevreden elde ettiği sinyaller ve sinyalleri değerlendirme şekli bağımlılığı kışkırtacak öğeler olarak belirtilmektedir. Medyanın da kişilerde meydana getirdiği izlenimler sonucunda tehdit içeren hareketleri hoş bulması ve bu hareketleri yapması mevzu bahis olmaktadır.
-
Psikolojik Faktörler
Bireylerin zihinsel aşamalarının ve karakter hususlarının alkol ve madde tüketimi ve bağımlılığı hususunda etkisi bulunduğunu belirten çalışmalarda bireylerin özgüven eksikliği, agresiflik, sosyal yeti eksikliği, kural bilmezlik şeklindeki hususlarının madde kullanımı tehlikesini çoğaltan ve madde bağımlılığına etki eden kişisel etkenler olarak belirtilmektedir.
Gerçekleştirilen araştırmalarda, alkol ve madde bağımlılığı teşhisi konmuş kişilerin agresif, dışadönük ve asosyal yönelimleri olabileceği belirtilmiştir. Ayrıca bilhassa ergenlikte ortaya çıkan, özgüven sorunu, aile ve akranlarla olan iletişim sıkıntısı ve sosyal kaygının madde tüketim riskini çoğaltan etkenler olduğu ifade edilmektedir.
Stres etkeninin bireylerde alkol ve madde tüketim riskini çoğaltan bir etken olduğunu belirten araştırmalar alanyazında bulunmaktadır. Stres düşüncesinin bireylerin mücadele yetilerinde etkisi bulunduğuna inanılmaktadır. Bireylerin fazla stresli olması ve aktif mücadele yetilerini ilerletememesi nedeniyle madde tüketim riskinin ilerlediği belirtilmektedir.
-
Biyolojik Faktörler
Alkol ve madde tüketimini başlatan biyolojik etkenler üç basamakta ele alınmaktadır. Kalıtımsal yatkınlık, ödül sistemi ve aşerme. Kalıtımsal yatkınlık, bilhassa ailesinde alkol ve madde bağımlılığı olan kişilerde alkol ve madde tüketimi ve bağımlılığının olma sıklığını destekleyen çalışmalar alanyazında bulunmaktadır. Aynı zamanda zihnin ödül sistemi olarak belirtilen ve hayatın sürekliliği adına elzem olan hareketlerin düzenlenmesinde mühim görevi olan nörolojik bir aşamadan bahsedilmektedir. Madde tüketimi, maddelerin kapsadığı etken hususlara bağlı şekilde zihnin ödül sistemini değişik boyutlarda faal hale getirmektedir. Bireylerin dirayet oluşturmasının altında yatan unsursa zihnin ödül sisteminin faal olarak aynı hareketin yinelenmesi için birey uyarılmasıdır. Bireylerin bir şeyi çok fazla istemesine de aşerme denmektedir. Bireyin alkol ve madde tüketimine bağlı olarak üstesinden gelemediği bir dürtünün meydana gelmesi neticesinde madde tüketim bozukluğunun görülmesi mevzu bahis olmaktadır.
Madde kullanımının bir bağımlılıktan çok bir alışkanlık olarak adlandırılıyor olması perde arkasındaki gerçeği değiştirmez. Bağımlılık mücadele etmeyi gerektiren bir alandır ve destek almadan, kendiliğinden iyileşebilecek bir sorun değildir.