Özgürlük, varoluşçu felsefenin en güçlü kavramlarından biridir. İnsan, varoluşunu anlamlandırma çabasında özgür seçimleriyle kendi hayatını inşa eden bir varlıktır. Sartre’ın dediği gibi, “insan özgürlüğe mahkumdur.” Bu mahkumiyet, hem bir lütuf hem de bir yük olarak karşımıza çıkar. Çünkü özgürlük, bize yaşamlarımızı şekillendirme gücü verirken, seçimlerimizin sorumluluğunu üstlenmemizi de zorunlu kılar.
Seans odasında özgürlük teması işlendiğinde, sıklıkla “bu benim kaderim” ya da “ben böyle yaratıldım” gibi ifadeler duyarız. Ancak bu ifadeler, özgürlüğün getirdiği sorumluluktan kaçınmanın bir yolu olabilir. Oysa Sartre’ın da belirttiği gibi, her an yeni bir seçim yapma özgürlüğüne sahibiz. Aslında bu bir dayatma değildir, özgürlük, kendi varlığımızla yaratabileceğimiz bir alanı temsil eder.
Özgürlük ve Kaygı: Belirsizlikten Anlama
Özgürlük, beraberinde kaygıyı getirir. Tillich’in tanımıyla kaygı, varlığımızın sonlu oluşuyla yüzleşmekten doğar. Ölüm, anlamsızlık ve suçluluk, bu sonluluğun temel göstergeleridir. Ancak bu kaygı, bir engel değil; kendimizi yeniden inşa edebileceğimiz yaratıcı bir fırsattır. Kaygıyla yüzleşmek, yaşamımızın anlamını sorgulamayı ve bu anlamı yaratmayı mümkün kılar.
Sartre’ın özgürlük anlayışında, birey yalnızca kendi hayatı üzerinde değil, başkalarının özgürlüğü üzerinde de sorumluluk taşır. Simone de Beauvoir’ın şu sözleri bu noktada önemlidir: “Herkesin özgür olmasını istemedikçe, gerçekten özgür olamayız.” Terapi odasında bu perspektifi ele almak, hem bireysel hem de toplumsal anlamda daha otantik bir yaşam sürmemize yardımcı olabilir.
Cesaret ve Kaygının Döngüsü
Tillich’e göre cesaret, kaygıyla birlikte var olma ve ona rağmen yaşamı sürdürme gücüdür. İnsan, yarattığı her şeyin bir gün yok olacağını bilmesine rağmen yaratmaya devam eder. Bu, gerçek bir cesaretin tanımıdır. Cesaret, kaygıyı aşmak değil; kaygıyı kabul ederek eylemde bulunmaya devam etmektir.
Varoluşçu felsefenin cesaret anlayışı, yaşamlarımızdaki belirsizliklerle yüzleşmemize ve bu belirsizlikleri anlam yaratma fırsatına dönüştürmemize yardımcı olabilir. Özgürlük ve kaygı, bireyin yaşamını yeniden şekillendirebilmesi için bir alan açar. Bu alan, hem bireyin kendi yaşamında hem de çevresindeki ilişkilerde değer yaratmasını mümkün kılar.
Özgürlüğün ve Cesaretin Gücü
Eylemlerimizle değer yaratmak ve bu değerlerin yaşamlarımızı nasıl şekillendirdiğini fark etmek, insan varoluşunun temel taşlarıdır. Özgürlüğümüzü fark ettiğimizde, kaygıyı yaratıcı bir alan olarak görmek mümkün hale gelir. Bu dönüşüm, bireyin hem kendi hayatında hem de toplumsal bağlamda daha otantik ve anlamlı bir varoluş sürmesine olanak tanır.
Seçimlerin gücüne inanmak ve hayatı cesaretle karşılamak, yaşamı yeniden yaratmanın en temel adımıdır. Sartre’ın özgürlük anlayışı ve Tillich’in cesaret tanımı, bize belirsizliklerin içinde nasıl yol alabileceğimizi gösterir. Çünkü yaşam, kaygı ve cesaretin iç içe geçtiği bir sürecin ta kendisidir…
Klinik Psikolog Sena Soysal
İstanbul Ataşehir Psikolog